Giriş
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO’lar), modern tarımın en tartışmalı konularından birini ateşlemiştir. Gıda güvenliğini artıran teknolojik bir mucize mi, yoksa gizli sağlık ve çevre riskleri mi barındırıyorlar? Bilim camiası büyük ölçüde GDO’ların güvenli ve faydalı olduğunu desteklese de, kamuoyu bu konuda derin şekilde bölünmüş durumda. Pek çok tüketici, GDO’ları doğallıktan uzak gıda üretimi, zararlı sağlık etkileri ve tarım üzerinde büyük şirketlerin kontrolüyle ilişkilendiriyor. Bu vaka çalışması, GDO’larla ilgili efsaneleri incelemekte, bilimsel kanıtları değerlendirmekte ve yanlış bilgilendirme ile bilişsel önyargıların kamuoyunu nasıl şekillendirdiğini araştırmaktadır.
Kamu Algısı vs. Bilimsel Gerçek
GDO tartışmalarındaki temel zorluklardan biri, kamuoyu ile bilimsel görüş arasındaki keskin çelişkidir. Türkiye’nin Şanlıurfa ilinde yapılan ve 299 haneyi kapsayan bir çalışmada, katılımcıların %99’u GDO’ların doğaya aykırı ve insan sağlığına zararlı olduğuna inandıklarını belirtti. GDO’ların ne olduğu sorulduğunda ise yalnızca %28,8’i gen aktarımıyla elde edilen ürünler olduğunu doğru bir şekilde tanımlayabildi. Katılımcıların %47,5’i ise GDO’ları yanlışlıkla sadece bir tür gıda koruma yöntemi olarak düşündüklerini ifade etti.
Bu kopukluk, temel bir sorunu gözler önüne seriyor: kamuoyundaki korkular, büyük ölçüde bilimsel kanıtlardan değil, yanlış bilgilendirmeden kaynaklanıyor. Sayısız uzun vadeli çalışma, GDO’ların geleneksel tarım ürünlerine kıyasla sağlık veya çevre açısından daha büyük riskler taşıdığına dair doğrulanmış herhangi bir kanıt bulamamıştır. Avrupa Akademileri Bilim Danışma Konseyi (EASAC) ve diğer küresel bilim kuruluşları, GDO’ların sağlık sorunlarına yol açmadığını ve sıkı güvenlik önlemleriyle denetlendiğini teyit etmektedir.
Buna rağmen, Türkiye ve 17 AB ülkesi gibi birçok ülke GDO ekimini yasaklamıştır; bu da bilimsel gerekçelerden çok kamuoyu şüpheciliğini yansıtmaktadır. İlginçtir ki, GDO üretimini yasaklayan bu ülkeler aynı zamanda GDO ürünlerini ithal etmeye devam etmektedir. Bu durum, bilimsel değerlendirmeler yerine halkın endişelerine dayanan tutarsız politika kararlarını gözler önüne sermektedir.

Bilişsel Önyargılar ve Yanlış Bilgilendirmenin Rolü
GDO’lara karşı direnç yalnızca bilgi eksikliğinden kaynaklanmaz; çoğu zaman derin psikolojik önyargılar ve ideolojik inançlarla beslenir. Ekonomik ve etik tartışmaları analiz etmek için kullanılan Ordonomik yaklaşım, GDO tartışmasının ahlaki söylemler ve yanıltıcı kamu kampanyalarıyla sürdürüldüğünü öne sürer.
- Korkuya Dayalı Anlatılar ve Ahlaki Panik
“Frankenfood” gibi terimler ve GDO’ların “şirket açgözlülüğünün” bir parçası olduğu yönündeki iddialar, kamuoyundaki tartışmalara hakimdir. Bu tür duygusal yüklü ifadeler, GDO’ları doğası gereği tehlikeli gibi gösterir ve bu da bilimsel ve gerçeklere dayalı bir tartışmanın yapılmasını büyük ölçüde zorlaştırır. - “Doğal Her Zaman Daha İyidir” Efsanesi
Pek çok tüketici, doğal gıdaların doğası gereği daha sağlıklı ve güvenli olduğuna inanır. Oysa geleneksel tarım ürünleri de binlerce yıl boyunca seçici yetiştirme ve genetik değişim süreçlerinden geçmiştir. GDO’lardan farkı, bu değişikliklerin çok daha yavaş ve belirsiz bir şekilde gerçekleşmiş olmasıdır. GDO’larda ise genetik değişim süreci sadece daha hızlı ve daha hassas bir şekilde yapılmaktadır. - Anti-Şirket Anlatısı
GDO’lara yönelik bazı tepkiler, doğrudan teknolojinin kendisine değil, büyük biyoteknoloji şirketlerinin tarım üzerindeki hakimiyetine yöneliktir. Tarımda şirket kontrolüne dair endişeler elbette geçerlidir; ancak bu kaygılar, GDO teknolojisinin güvenliği ve etkinliğiyle karıştırılmamalıdır.
Bu önyargılar, değişime dirençli katı zihinsel modeller oluşturur. Bilimsel çalışmalar bu korkuları çürütse bile, efsaneler varlığını sürdürür; çünkü bu inançlar duygusal ve ideolojik olarak derinlere işlemiştir.

Tartışmayı Akılcılaştırmak – Korku Yerine Gerçekler
GDO tartışmasını ilerletebilmek için geçerli endişelerle yanlış bilgileri birbirinden ayırmak şarttır. Ordonomik yaklaşım, tartışmanın “şirketler vs. halk” ya da “doğal vs. yapay” gibi kazanan-kaybeden çatışmaları yerine, GDO’ların karşılıklı faydalarını vurgulayan kazan-kazan çerçevesinde yeniden yapılandırılması gerektiğini savunur.
- GDO’ların Çevresel Faydaları
GDO’ların çevreye zarar verdiği yönündeki inancın aksine, araştırmalar GDO’ların pestisit kullanımını azaltabileceğini, toprak sağlığını iyileştirebileceğini ve biyolojik çeşitliliği koruyabileceğini göstermektedir. Mesela:
- Bt bitkileri (zararlılara karşı dirençli olacak şekilde tasarlanmış GDO’lar), kimyasal pestisit ihtiyacını önemli ölçüde azaltmış ve bunun sonucunda toprak ve su kirliliğinde düşüş sağlanmıştır.
- Kuraklığa dayanıklı GDO ürünleri, su kıtlığı yaşayan bölgelerdeki çiftçilerin gıda üretimini sürdürmelerine yardımcı olmuştur.
- Sağlık ve Gıda Güvencesi Faydaları
- GDO’lar, onaylanmadan önce kapsamlı güvenlik testlerinden geçer. Geleneksel gıdalarla karşılaştırıldığında sağlık sorunlarına yol açma olasılıkları daha yüksek değildir.
- Besin değeri artırılmış GDO’lar, örneğin A vitamini içeren Altın Pirinç, gelişmekte olan ülkelerde yetersiz beslenmeyle mücadelede önemli bir rol oynayabilir.
- Çalışmalar, GDO’lu mısırın GDO’suz mısıra göre daha az zararlı mikotoksin içerdiğini göstermektedir; bu da onu tüketiciler için daha sağlıklı bir seçenek haline getirmektedir.
- Daha İyi Kamu Eğitiminin Gerekliliği
Türkiye’nin Şanlıurfa ilinde yapılan çalışmada, eğitim seviyesi yükseldikçe GDO’lara yönelik şüpheciliğin arttığı gözlemlenmiştir. Bu durum, bilgi eksikliğini kapatmak için daha iyi eğitim ve daha açık kamu iletişiminin gerektiğini ortaya koymaktadır. Hükümetler, bilim insanları ve medya kuruluşları, korku temelli söylemler yerine şeffaf ve bilime dayalı iletişime odaklanmalıdır.

Sonuç
GDO’lar hakkındaki tartışma, bilimsel ilerlemelerin nasıl yanlış bilgilendirme ve korku tarafından gölgelenebileceğinin açık bir örneğidir. Şirketlerin tarım üzerindeki kontrolü ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi endişeler elbette meşrudur; ancak bu endişeler, GDO’ların doğası gereği zararlı olduğuna dair bilimsel kanıtlarla karıştırılmamalıdır. Bilimsel araştırmalar, GDO’ların güvenliğini ve faydalarını büyük ölçüde desteklemektedir; ancak bilişsel önyargılar, korkuya dayalı söylemler ve ideolojik karşıtlıklar nedeniyle kamuoyu şüpheciliği yüksek seviyede kalmaktadır.
Bundan sonraki süreçte, politika yapıcılar ve eğitimciler, ahlaki paniğe teslim olmak yerine, kanıta dayalı iletişim ve akılcı politika kararlarına odaklanmalıdır. Efsaneleri çürütüp gerçeklere odaklanarak, GDO’lar hakkında daha bilinçli bir tartışma ortamı oluşturabiliriz—bir tartışma ki gıda güvencesini, çevresel sürdürülebilirliği ve bilimsel ilerlemeyi korkunun önüne koyar.
Referans
Palabiçak, M. A., Ural, G., Palabiçak, B., & Kelekçi, E. (2024). Investigation of Consumers’ Knowledge Levels and Consumption Behaviors Regarding GMO Products in Şanlıurfa Province, Türkiye. International Journal of Current Natural Science and Advance Phytochemistry, 4(2024), 48-55.
Hielscher, S., Pies, I., Valentinov, V., & Chatalova, L. (2016). Rationalizing the GMO Debate: The Ordonomic Approach to Addressing Agricultural Myths. International Journal of Environmental Research and Public Health, 13(5), 476. DOI: https://doi.org/10.3390/ijerph13050476
European Academies Science Advisory Council. (2013). Planting the Future: Opportunities and Challenges for Using Crop Genetic Improvement Technologies for Sustainable Agriculture. Available at: http://www.easac.eu/fileadmin/Reports/Planting_the_Future/EASAC_Planting_the_Future_FULL_REPORT.pdf
Lucht, J. M. (2015). Public Acceptance of Plant Biotechnology and GM Crops. Viruses, 7(7), 4254-4281. DOI: https://doi.org/10.3390/v7082819
Bonny, S. (2003). Why Are Most Europeans Opposed to GMO? Factors Explaining Rejection in France and Europe. Electronic Journal of Biotechnology, 6, 57. DOI: https://doi.org/10.2225/vol6-issue1-fulltext-6